22 Şubat 2016 Pazartesi

Semerkant - Amin Maalouf


Kitap benim birkaç yıl önce okuduğum bir kitaptı ama hakettiği şekilde okumadığımı düşünüp ikinci kez okumak istedim. Kitap Ağacı Şubat ayı kitabı olarak da seçilmesi buna vesile oldu. Kitabı bitirdiğimde de yanılmadığımı anladım. İlk okumamda çok şeyi kaçırmışım sanki. Çünkü bu kadar etkilenmediğimi hatırlıyorum. Zaten bir Doğu Romanı ve Doğu romanlarına karşı ön yargılıydım biraz. Çok da ilgimi çekmiyordu sanırım ilk okuduğum zamanlarda. 

Kitabın gerçekten her sayfasından bir şey öğrendim. Dolu dolu, tarihi bilgi açısından da zengin bir roman. Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ı yazma hikayesi ve bu el yazmasının günümüze kadar gelen yolculuğu anlatılırken bir yandan da onun çevresinde cereyan eden tarihi olaylara ışık tutuluyor. 11. yüzyıldaki Selçuklu'nun Alparslan'ından, Melikşah'ından tutun da 20. yüzyılın başlarındaki İran devrimine kadar pek çok tarihi olayı, o olaylara şahitlik eden karakterler gözünden görebiliyoruz. Ömer ile Cihan'ın, Benjamin ile Şirin'in Rubaiyat ile büyüyen aşklarında duygulanıyoruz. 
Kitabın ilk iki bölümü 11. yüzyılın son dönemlerinde Selçuklu ve İran bölgelerinde geçiyor. Ömer Hayyam'ın gençlik yıllarından başlayarak, Rubaiyat'ı yazmaya başlama serüveni, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah ile tanışması ve ölümüne kadarki olaylar anlatılıyor. Kitapta üçünü de tek bir cümleyle tanıtan en güzel cümle şudur sanırım: "Kitaplarda bir efsane dolaşır. İçinde bulunduğumuz bin yılın başına her biri kendince damgasını vurmuş üç İranlı arkadaştan söz eder bu efsane: Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam, o dünyayı yöneten Nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet saçan Hasan Sabbah." 

Ben şahsen özellikle Ömer Hayyam'ı yakından tanıdığım için çok mutlu oldum. Hatta şiir sevmememe rağmen Rubaiyat gerçekten ilgimi çekti. Hayyam "Bir gülü seyrederim, yıldızları sayarım, yaratılışın güzelliği, onun düzenindeki kusursuzluk karşısında büyülenirim, Rabbim'in en güzel eseri olan insanın, onun bilgiye aç beyninin, aşka aç gönlünün, uyanmış ya da tatmin edilmiş tüm duyularının karşısında hayranlığa kapılırım." der kendi ibadet anlayışını anlatırken. Rabbini ve onun yarattığı herşeyi koşulsuz sever. "Yobazların işgüzarlığından uzak durdum hep, ama Bir'in iki olduğunu da asla söylemedim." diye ifade eder inancını. Hayyam aynı zamanda matematik, tıp, uzay bilimleri alimlerinden birisidir. 

Bana ilginç gelen bir anektot: Hayyam'ın Melikşah'a hergün neleri yapıp yapmaması gerektiği konusunda danışacağı aylık burç falı bildirmesi, hatta bu işi başka kişiler için de yapması. Uzay bilimi ile uğraştığına göre astrolojiyle de uğraşması normal tabiki ama daha hala benim kafamda bu işin bilimselliği ile ilgili şüphelerim varken, burda bunu okumam, bana 'Hayyam bile yapıyorsa demekki gerçekten bu iş tamamen bilimsel'  dedirtti doğrusu :)

Diğer bir anektot: Matematikte tüm dünyada bilinmeyen sayı olarak kullanılan 'x' ; Hayyam'ın cebir eserinde bilinmeyen sayıyı göstermek için Arapça'daki 'şey' terimini kullanması, İspanyolların ilmi eserlerine bu kelimenin 'Xay' olarak geçmesi, zamanla da kısaltılıp sadece ilk harfine indirgenmesi ile bu hale gelmiş.

İlk bölümde Hayyam'ın Rubaiyat'ı bir şekilde ortadan kaybolurken ve yok edildiği sanılırken, kitabın son iki bölümünde ortaya çıkıyor.

Kitabın diğer iki bölümü 19. yüzyıl sonlarına, 20. yüzyılın başlarına şahitlik ediyor. Hikayeyi anlatan kişinin - O. Benjamin Lesage'nin Hayyam'a olan ilgisinin nedenleri, Rubaiat'a ulaşmak için göze aldıkları, kendisinin de bizzat olayların içerisinde yer aldığı İran'ın demokrasi için çırpınışları ve devrim geniş bir şekilde anlatılıyor. 

Kitabın sonu da gerçekten çok hazin. Her sayfasından keyif aldığım, iyiki okudum diyebileceğim bir kitap oldu.

Kitap'ta Alamut şehrinden de bahsediliyor, okuduklarım daha fazlası konusunda bende merak uyandırdı. Bu yüzden yazarın Alamut isimli kitabını da mutlaka okumayı düşünüyorum.

Yayınevi     : Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 318
Basım yılı   : Ocak 2013





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder